İnsan Neyle Yazar?

Hadi buna cevap verelim. Aklım almıyor çünkü. Doğduğumdan beri yazıyla iç içeyim, sıkı bir okuyucuyum, son zamanlarda da yazıyorum işte ama ne yazıyorum? Neden yazıyorum, kime yazıyorum?

Ne yazıyorum?

Çok samimi olmam gerekiyor bu konuda çünkü olmasam da ne olacak zaten? Arkadaşlar, sadece delirmemek için yazıyorum, gerçekten. Çünkü okuyorum ben de sizler gibi, internet ortamında denk geliyorum benimki gibi bloglara, hatta güzel güzel uygulamalar var insanlar yazsın, paylaşsın, okusunlar diye. Yazmak ölmedi yani. Şimdi uydurdum zaten öldüğü fikrini de, öyle bir trend yok yanlış anlaşılmasın. Sadece twitter'ın fast food tarzı yazı yazma geleneğinin çoğalması yüzünden insanların dikkat problemi yaşadıklarını düşünüyorum göreceli uzun yazıları okurken.

Ben bu bahsettiğim yazıları okurken insanlık için çok ümitleniyorum aslında. O kadar güzel yazılar var ki, diyorum ki üzerinde çalışılmış bu yazının üzerinde, arka planı var, temeli sağlam. Örnek vereyim mesela, fularsız entellik diye bir blog var, mutlaka okuyun. MUTLAKA. Bir adam her şey hakkında yazar mı, yazar. Bunu da içi dolu, kaynaklarıyla sabit ve anlaşılır bir dille yapabilir mi, gerçekten yapmış. Helal olsun gerçekten. Saygıyla selamlıyorum. Bunun dışında medium diye bir ortam var. Pinterest'in yazı hali gibi düşünülebilir. Mutlaka oraya da göz atın. Beni de takip etmeyi unutmayın.

Konudan saptım. Demek istediğim, herkes yazıyor ve çoğunluğu bir mesaj içeriyor veya bir ders veriyor. Mesela iş hayatından bahsediyor biri, diğeri girişimcilik hakkında önemli kişilere atıf yaparak bir şeyler yazmış, öbürü felsefenin altından girip üstünden çıkmış. Yazı dizisi yazanlar, rehber oluşturanlar, bir şeyi tanıtanlar... İyisiyle, kötüsüyle herkes kendi bilgilerini başkalarına aktarmaya çalışıyor. Ben de isterdim insanlığa yararlı bir birey olmayı, bilgilerimle dimağları coşturmayı ama yapamıyorum, yapamam da.

Ne biliyorum ki ne yazayım? İlişkiler hakkında yazı yazdım ama reel hayatımda gerçekten buna uyuyor muyum? Gerçekten ilişki kurduğum kişilere saygı sevgi ve güven üçlüsünü eksik etmiyor muyum? Hiç de değil, isterseniz eşime sorun. Arkadaşlarıma sorun. Size gereken cevapları en iyi onlar verecektir. Durum buysa, o zaman yazının güvenirliğini sorgulamak gerekir. Yazdıklarımda iki üç tane felsefeciden örnekler versem, araştırma sonuçlarını koysam daha güzel olmaz mı? Sonuçta elimizin altında internet diye bir derya deniz var, eskisi gibi değil ki bilgiye ulaşmak. Bu bir imtiyaz, bir ayrıcalık olmaktan çoktan çıktı. Dolayısıyla yazdıklarımı bir temel üzerine oturtsam, okuyanın zihninde de "ulan şu bahsettiği adam kimmiş, hadi bir araştırayım" isteğini oluşturabilsem ne güzel olurdu. Keşke bunları yapabilsem. Yapabilmek diyorum fark ettiyseniz, çünkü bu bir beceri. Araştırmak, zibilyon bilginin arasından uygununu çekip çıkarmak, bunları zihinde filtrelemek ve yazıya dökmek bir beceri.

Ben delirmemek için yazıyorum çünkü delirmek üzereyim. Size bu delirmenin sebeplerinden bahsedeyim biraz. Ne zaman başladığını hatırlamıyorum ama eminim ki uzun zamandan beri süregelen bir durumdur bu. Benim sorunum arkadaşlar, zihnimde bir senkron sorunu var. Yaptıklarım düşüncelerime uymuyor, isteklerim yaptıklarıma uymuyor, düşüncelerim hayallerime uymuyor. Kendimi bildim bileli araştırmak bana hep zevk verdi, ne olursa olsun yeni bir şey öğrenmek beni heyecanlandırdı. Ancak telefonu elime aldığım zaman, ki gayet uzun bir zaman dilimini temsil ediyor bu, yaptığım tek şey saçma sapan internet komikliklerine bakmak, aptal aptal videolar seyretmek ve hiçbir amacı olmayan şeyleri okumak. Telefonu elime aldığım zamandan, bıraktığım zamana kadar geçen süre zarfında yeni hiçbir şey öğrenememiş oluyorum. Haftanın belli dönemlerinde hiç sekmeden Play Store'da (androidçiyiz ezelden) "beni geliştirebilecek" uygulamalar arayıp, sonra onları hiç kullanmamak üzere indiriyorum. Twitter'da o kadar saçma sapan hesapları takip ediyorum ki inanamazsınız, sırf vicdanımı rahatlatmak için yeni bir hesap açıp orada da haber sayfaları, köşe yazarları, bilim sayfaları gibi hesapları takip ettim ki vicdanım rahat etsin.

Bu da yetmiyor tabii ki, bildiğiniz gibi kendini geliştirmenin en önemli adımlarından biri kitap okumak. Okuyalım, okutalım kitap okumak gerçekten çok mühim ama ne okuyalım? Kimi okuyalım? Bu yüzden, kitap okumaya harcadığım zamandan daha fazla "hangi kitabı alayım" diye araştırma yapmaya zaman harcıyorum. Bu konuda benim kadar zorlanmıyor olabilirsiniz, çünkü büyük ihtimalle sizin bir ilgi alanınız, bir düşünceniz, bir ideolojiniz olabilir. Ben bu konuda çok net bir şekilde "maymun iştahlılık" yapıyorum. Her konu hakkında, her kitabı okumak, her şey hakkında bilgi sahibi olmak istiyorum. Böyle bir şey mümkün olmadığı için nereden başlayacağımı bilemiyor, sonuçta alınmış ama okunmamış farklı konulardan bir sürü kitaba sahip bir kütüphane oluşturmuş oluyorum. Kütüphanemi görseniz keşke, sahaf gibi. Her şey var. Tarih, politika, iş yaşamı, psikoloj felsefe, romanlar, şiirler. Bir kısmı okunmamış, bir kısmı jelatininden bile çıkmamış.

Teknolojinin gelişmesi, dediğim gibi, öğrenmeyi de kolaylaştırdı. Podcast'i duymuşsunuzdur, yazının sesli hali. Dur, böyle söyleyince çok eğreti durdu. Kişisel radyo da diyebiliriz. Kim ne isterse o konuda, radyo programı gibi program yapabiliyor. Bazıları geyik için ama bazıları gerçekten eğitici ve öğretici. Youtube'da sayısız eğitim kanalı var, kısa kısa videolarla insanları eğitmeye çalışıyorlar. Ben ne yapıyorum? Tabii ki de komik videolar izliyorum. Sadece bunlar da değil, izlemem gereken (gereken ne demekse artık) bir sürü film, dizi ve belgesel olmasına rağmen ben her bilgisayarı açtığımda eskiden izlediğim bir diziyi veya filmi tekrar tekrar izliyorum.

Beni delirten şey bunlar değil, önce bunu söylemem gerekiyor. Çünkü bu düşük dikkat süresi günümüzün hastalığı. Beni delirten, içinde bulunduğum sonsuz kısır döngü. Bu döngü şu şekilde işliyor:

1- Yeni bir bilgi kaynağı gör
2- Konu hakkında bilgisizliği fark et
     a- Bilmediğin için utan
     b- Bilinmesi gereken çok bilgi olduğunu hatırla
3- Yeni bilgiye dair bilgiler edinmeye çalış
4- 1. maddeye geri dön

Ne vicdan azabım bitiyor, ne öğrenme isteğim. Bir insanla konuştuğum zaman ağzının içine bakıyorum, bir eve girdiğimde kütüphaneyi hayranlıkla izliyorum... Ne güzel şeyler biliyor insanlar, konuşurken, bir şey anlatırken, yazarken hep kaynak gösteriyorlar, okumuşlar belli. Ben bir konuda konuştuğum zaman çok havada kaldığını hissediyorum, evet para hakkında konuşuyorum, gelir adaletsizliğinden bahsediyorum ama nedir ya bu işin aslı, bu işe ömrünü vermiş kişiler bu konuda ne demiş. Okumuyorum desem yalan olur. Ancak aklımda kalmıyor benim okuduklarım. Hadi itiraf edeyim ya, kim okuyacak zaten buraya kadar, bazen okuduklarımı bile anlamıyorum. Anlamıyorum ama nedense düşünüyorum, düşünüyorum ama araştırmıyorum, araştırmayınca ne kadar az bildiğimi düşünüyorum, ulan zaten başlangıçta da çok bilmiyordum, şimdi hem bilmediğimi biliyorum, hem de bilmek istediğimi bilmiyorum. Hadi araştırdım, öğrenmeye çalıştığım aklımda kalmıyor, aklımda kalan işime yaramıyor. İşin içinden çıkabilen, beri gelsin.

Ben delirmemek için yazıyorum, çünkü yazabiliyorum. En azından öyle düşünüyorum. Kendi yazılarımı okuduğum zaman, "hımm evet, okunabiliyor" diyorum. Yazabiliyorum ama sadece o kadar. Kendimi bazen her türlü müzik aletini çalabilen ama "bombabomba nokta kom" diye şarkı yapan İsmail YK gibi hissediyorum. Şimdi bu konuda üstün bir yeteneğim varmış gibi oldu ama öyle değil, dediğim yazıyorum ama ne yazıyorum acaba?

Arkadaşlar ben de biliyorum her yazının doğru olmadığını, ben de biliyorum insanların yalan yanlış bilgilerle, sırf yazmak için yazdığını bazı şeyleri. Bazılarının sırf entel gözükmek için, kopyala yapıştır bilgilerle orada burada hava attıklarını. Klişeleşmiş bir kaç isim ve bir kaç terimle ortamlarda hava attıklarının da hepimiz farkındayız. Böyle bile olsa, bence birine "dur şu dallama neyden bahsediyor" diye araştırma hevesi veriyorsa benim için yeterli. Benden daha fazla işe yarıyordur, orası kesin.

Ben ne anlattım? Hiçbir şey anlatmadım, aslında demek istediğim de bu. Sadece akşam kafamı yastığa koyduğumda aklıma gelen bir kaç şeyi kağıda döküyorum. Belki ileride, ilerisi olursa eğer, bir roman çıkarmak istiyorum. Konusu ne, kim okuyacak, nasıl çıkartacağım hiçbir fikrim yok. Tek yapabildiğim bu, büyük ihtimalle yakın zamanda, artık bendini aşan zihnimi tutamayıp, onu bir yerlere yollayacağım. O zaman çok rahatlarım diye düşünüyorum, sanırım bir tek o zaman rahatlarım.

Çok sevdiğim bir söz vardır "mütevazı olma gerçek sanırlar" diye. Ben burada samimiyet kartını kullanarak ilgi çekmek uğruna kendimi aptal olarak göstermeyi tercih eder miyim, sizin takdirinize kalmış.

Kalın sağlıcakla.

 

Yorumlar