Mutluluk ve Ötesi

Bu yazımda mutluluk kavramını konuşmak istiyorum. Mutlu olmak yada olmamak! İşte bütün mesele bu mu? Aslında hayat dediğimiz bu saçma yolculuğu biraz daha anlamlı kılacak maddelerden biri mi mutluluk? Bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da bu duyguyu yaşamak için sarf edilen çabanın ne kadar, nasıl desem, ziyan olduğu. Herkes mutlu olmaya çabalıyor, her şey bizim mutlu olmamız için var sanki. Mutlu olmak bir seçim değil de bir zorunluluğa dönüşmüş durumda. Mutsuz olan bir insanı gördüğünüzde aklınıza pozitif duygular geliyor mu? Bakın, ben bile mutsuzluğu "negatif" bir duygu olarak tanımladım. Öfke, haset, kıskançlık gibi zarar verici duyguların arasına koydum mutsuzluğu. Bir insanın mutlu olması başkasını neden mutlu etsin ki, mutsuzluğu zarar versin. İnsanlar, "çevreyi bozmak, enerji düşürmek" gibi kavramlarla dışladılar bu duyguyu. Mutsuzluk damgalandı ve yasaklandı.

Mutsuzluk bir seçenektir arkadaşlar, hatta ihtiyaçtır. Eğer mutsuzsanız demek ki an içinde bulunduğunuz durumdan memnun değilsiniz. Kabul etmiyorsunuz, boynunuzu eğmiyorsunuz. Mutsuzluk bir isyandır, mutsuzluk sorgulamadır. Kim eğer mutsuzsa, çevresine daha yararlıdır aslında. Çünkü belli ki şartlarından memnun değildir, değiştirmesi daha olasıdır. Ancak o kadar odaklanıyoruz ki mutluluğa, mutsuzluğun getireceği potansiyel güzelliklerden mahrum kalıyoruz. Buradan yetkililere sesleniyorum: Mutlu olmak zorunda değiliz. Bizi mutlu olmaya zorlamayın. Zaten herkes mutsuz farkında mısınız? Herkesin bir derdi var ve çözüm bulamıyor kimse. Çünkü düşünmemize izin vermiyorsunuz. Mutsuz olalım biraz, mutsuzluğu düşünelim. Somurtalım, lanet olsun, sadece somurtup oturalım.

Ne olacak?

Bizi neden mutlu olmaya zorluyorlar? Uyuşturucunun adı keyif verici madde, sektörün adı eğlence, kitaplar kişisel gelişim, müzikler hareketli... Devamlı "gülün, gülün ve eğlenin, devamlı mutlu olun" mesajı veriliyor. Bunu da nasıl yapacaklarını iyi biliyorlar. Çünkü bizi bizden daha iyi tanıyorlar. Bizi bizden dediğim de, şu bir buçuk, iki kilo arasında değişen organdan bahsediyorum yani beyinden. Asıl "ben" o çünkü, onsuz neyiz ki? Neyse, işte bu organımızın ürettiği güzide bir hormonumuz var: Serotonin. Mutluluk hormonu da denilen bu hormonumuz beyin tarafından salgılanarak bizi mutlu ediyor. Bu saydığım "keyif verici" maddeler de bu ve bunun gibi dopamine denilen diğer bir hormonu salgılatıyor. Bir zaman sonra bu hormonların eşiği o kadar yükseliyor ki, insan dolayısıyla mutsuz oluyor.Bizi mutlu etmeye çalışırken mutsuz ediyorlar. Biz de bunları hiç göremeden hala devamlı mutlu olmaya çalışıyoruz. Halbuki mutsuzluk, serotonin eşiğimizi, belki, düşürerek daha kolay mutlu olmamıza yardımcı olacak. Kim bilir?

Bu işin kimyasal kısmı. Bir de bunun sosyal kısmı var. Toplum mutsuzluğa tahammül edemiyor. Herkes gülen suratlar arıyor. Reklamlar gülen ve mutlu insanlarla dolu. "Bizim malımızı alırsanız mutlu olursunuz" mesajı veriliyor herkese. Mutsuzluk şarta bağlı ve dönemsel olmak zorunda. Diyelim ki bir yakınınız vefat etti, bunun için üzülmeniz bekleniyor. Hatta gerekli diyebiliriz. Bu zamanlarda mutsuzluk tahammül edilebiliyor. Bir süre boyunca tabi. Uzun süre bu konu sebepli mutsuzluk yaşarsanız, dikkat çekmekle suçlanabilirsiniz. O yüzden kişi, mutsuz olsa bile mutlu görünmek zorunda kalıyor. Şuna dikkat edelim, mutlu olmak güçlü olmakla özdeşleştirilmiş durumda. Adamın annesi ölmüş, bir hafta sonra balkonda sigara içerken gülebiliyor. Tabii ki illaki mutsuz olmak zorunda değil. Gülsün, eğer acıyla bu şekilde başa çıkıyorsa hep gülsün. Örneğimi mazur görün lütfen, amacım kimseyi yargılamak değil. Sadece eğer mutsuz olması kötü karşılanacağı ve korumak zorunda olduğu itibarı için mutlu taklidi yapıyorsa bir insan, bunun çok daha acı sonuçları olacaktır.

Aslında konuyu da buradan buldum, itiraf etmem gerekirse. Bugün kendimi her zamankinden biraz daha az mutlu hissediyordum ve balkonda sigara içmeye çıktım. Yanımda olan arkadaşımın annesinin vefatı çok olmamıştı ve gülmesini duyabiliyordum. O an kendime çok kızdım, hayata karşı bu kadar nankör olduğum için. Halbuki ne acılar vardı. Sonra düşündükçe şunu fark ettim ki, neden benim mutluluğum başkasının mutsuzluğuna endeksli olsun ki? Neden benden daha fazla üzülmeye sebebi var diye ben mutsuz olmayayım? Mutsuz olmak kötü bir şeymiş gibi, bir vebaymış gibi kaçarken, bir de üstüne parmakla başkasını göstererek "bak senden daha mutsuz biri var, hadi mutlu ol artık" diyoruz.

Olmayın arkadaşlar, mutlu olmayın. Eğer olmak istemiyorsanız, içinizden gelmiyorsa mutlu olmak zorunda değilsiniz, gülmek, eğlenmek zorunda değilsiniz. Aslında neden mutlu "görünmek" zorunda olduğumuzdan bahsetmek gerekir biraz da ama bunun için neden bu kadar sosyalliğe muhtacız bunu sorgulamamız gerekiyor. Neden insanların bizi bu kadar sevmesi gerekiyor, neden "iyi bir insan" taklidi yapıyoruz, bunlardan konuşmalıyız önce bunun için. Bu başka bir yazının konusu olsun.

Fark etmişsinizdir, mutsuzluğu bazı şeyleri daha rahat yapabilmenin ön koşulu olarak anlattım. Düşünmenin, sorgulamanın, değiştirmenin ön koşuludur mutsuzluk. Ancak kötülüğün değildir, zarar vermenin bahanesi olamaz mutsuzluk. O yüzden eğer "beni üzdüler, çok mutsuzum" diyerek başkalarına psikolojik veya fiziksel şiddet gösteriyorsanız, cehennemin dibine kadar yolunuz var. Mutsuzluğun artık kötü reklama ihtiyacı yok.

Düşünelim ve sorgulayalım, sonunda mutsuz olacaksak bile. Çünkü bilinçli mutsuzluk, bilinçsiz mutluluktan kat be kat daha iyidir.Siz ne düşünüyorsunuz? Yorum yapmaktan çekinmeyin.

Kalın sağlıcakla.

Yorumlar