Zenginlik ve Diğer Zayıflıklarımız

Bu aralar algıda seçicilikten midir nedir, gelir adaletsizliğini konu eden filmler çarpıyor gözüme. İnternet'te gezindiğim zamanlarda da mutlaka bu konuya ilişkin bir şeyler okuyorum. Bu yüzden bugün zenginlik, güç gibi kavramlardan bahsetmek istiyorum.

Zor bir konudan bahsedeceğim kesin. Daha önce para hakkında bir şeyler karalamıştım ama burada daha çok, çok para ve getirdiği hayali güçten bahsedeceğim.

Öncelikle uzun zamandır kafamı kurcalayan bir mantıksızlığı yazmalıyım. Şunu gözlemledim ki, ne kadar zengin olursanız o kadar az para harcamanız gerekiyor. Açıklayayım. Bir hava alanı düşünelim. Bu mekanlarda bildiğiniz üzere bütün ürünler olduğunun üç dört kat fazlasına satılıyor. Bir yemek yemek istediğinizde çok fahiş fiyatlar ödemeniz gerekir. Ancak bu bazıları için geçerli değil, bazı yolcular CIP denilen mekanlarda bedava bir şekilde yeyip içebiliyorlar. Tek yapmanız gereken Business Class bileti almak. Buradaki mantıksızlığı görebiliyor musunuz? Uçak, günümüz şartlarında en yoğun kullanılan ulaşım araçlarından biri olmasına rağmen, hala bir kısım insanlar için lüks. Sen zar zor en ucuz bileti almaya çalışan bir yolcudan, yemeğe içmeye yüksek tutarlar vermesini öngörüyorsun. Halbuki zaten biletini pahalıdan alabilmiş birine diğer harcamalar, en amiyane tabirle, koyar mı? Bence koymaz. Sen daha çok para kazanabileceğin müşteri grubunun alabileceklerini sınırlayıp buna gücü yetenlere bedava veriyorsan ben bunun mantığını sorgularım.

Bir örnek daha vereceğim. Türkiye'nin sayılı şirketlerinin üst yönetimindeki insanların aldıkları maaşlar, o şirketin ortalama bir çalışanın maaşının ortalama on beş katı. Hak etme veya etmeme konusunda bir yorum yapmak istemiyorum. Aşağıda buna benzer bir konudan bahsedeceğim zaten. Neyse, bu çalışanların bazen yüksek değerli hediyeler aldıklarına şahit oluyorum. Gerçi şirket politikası gereği bazı yöneticiler hediye kabul etmiyor, o yüzden örneğimizi yönetici değil de bir şirket sahibi, ünlü vb olarak da değiştirebiliriz. Velhasılıkelam, bu insanlar diğerlerinin zorluk çekerek sahip olabilecekleri bir ürünü, hediye olarak alabiliyorlar. Hem de bu ürünü alabilecekleri paraları varken. Sırf zenginler diye.

Bunun nedenini biliyorum aslında. Eğer duruma uzaktan bakıp izlersek, bu avantajların hepsi bir ödül olarak gözükmüyor mu sizce de? Zengin misin, seni tebrik ederiz, bu da senin ödülün. Halbuki zenginliğin kendisi bir ödül değil mi? Bu kadar çok ödül varsa demek ki zenginlik tek başına bir şey ifade etmiyor. Zengin olduğunun size belirtilmesi gerekiyor ödüller yardımıyla. Kanıtlanması gerekiyor. Belirttiğim örneklerde gördüğünüz gibi sözlü olarak hatırlatmıyor zenginliği, sadece davranışlar var. Kimsenin size gelip "abi sen çok zenginsin ya" demesine gerek yok. Hatta bu, hoş bile karşılanmıyor. O yüzden aslında bu hatırlatma, zenginlerin bilinçli olarak istediği bir şey değil. Peki bu ödüllerin amacı ne?

İhtiyaç, bulabildiğim en doğru kelime. İnsanların bu ödüllere ihtiyacı var. Evet lüks otomobillere binmek, lüks içinde yaşamak bir fark oluşturuyor ama benim düşüncem bunların etkisinin geçici olduğu çünkü karşılığında para veriyorsun. Ancak diğeri öyle mi? Sana zenginliğini gösteren şeyler bunlar, hem de bedava. İronik değil mi? Zenginlerin kendilerini zengin hissedebilmeleri için bedavalara ihtiyaç duymaları... Aslında bu durum zenginlere özgü de değil. Herkes bedavayı sever. Benim demek istediğim, zenginlerin para vermeyip (en azından bazı şeylere) sahip oldukları lükse, maddi durumu daha düşük olanlar para vererek sahip olabiliyor. Garip olan bu. Bütün mutluluğumuzun paraya endeksli olduğu şu dünyada bedava bulduğumuz her şeyin bizi daha fazla mutlu etmesi de bize bazı şeyleri göstermeli aslında. En azından birilerine.

Bunu konuştuktan sonra paranın gücü getirdiği yanılgısından bahsedelim biraz da. Önce güç kavramından bahsedelim ama klasik güç tanımını yapmadan. Yani, gücü neyle özdeşleştiriyoruz onu sormak lazım kendimize. Bazıları bilginin güç olduğunu söylüyor bazıları oluşturduğunuz sosyal ağın (network). Çoğunluğu paranın gücü getirdiği ile ilgili. Bunların hepsi, nasıl desek, göreceli. Evet network bir güç gerektiriyor ama uygun kişileri tanıyorsan. Uygun kişiler de önemli bilgilere sahip olabilir ama bunu nasıl kullanacağız? Parası olan kişiye bunları satarak veya bu bilgilerden para kazanarak. Sonuç olarak güç eşittir para diyebiliyoruz. Bunları anlatmamın sebebi, şu anki güç dengesinin ne tarafta olduğunu göstermek. Güç para sahibi olanın elinde ama para güçsüz olanın ellerinden geliyor.

Yanılgının nereden geldiğini açıklamadım. İnsanlar paranın güç getirdiğinden çok parayı kontrol edebilenin güce sahip olduğunu fark etmeliler. Parayı kontrol edebilen güçlüdür. Para harcamayı kontrol etmekle karıştırmayalım, paranın yönünü kontrol etmekten bahsediyorum. Kimse zenginlerin nasıl zengin olduklarını fark etmiyor sanırım, çünkü bu gördüklerim anlaşılabilir şeyler değil. Hiçbir işçi, hiçbir müşteri elindeki potansiyel gücü görmüyor. Eğer gelir adaletsizliğinden dert yanıyorsanız, eğer emeğinizin karşılığını almadığınızı düşünüyorsanız, eğer patronunuz ile aranızda kat be kat maaş farkı varsa ve bu durum sizi rahat ediyorsa, size bir önerim var: Çalışmayın.

Ancak tek başınıza değil, sizin gibi insanlarla birlikte, toplu halde çalışmamayı deneyin. Ortada bir adaletsizlik olduğunu düşünenler, adaletsizlik yapan insanların size sizin onlara olduğundan daha fazla ihtiyacı var. Parayı kontrol etmek derken bundan bahsediyorum. Gelir sadece nakit para değildir. Ürünler ve hizmetler de aslında paradır. Bunları üreten insanların aldıkları üç kuruşla hava alanlarında bir simite on beş lira verdikleri yerde, orantısız miktarlarda para kazanan insanların bedava çöreklerini yemelerinden bir tek ben rahatsız oluyor olamam.

"Toplu halde" burada önemli bir yer tutuyor. Tek başına yapılacak bir şey değil bu, çarklar bir kişi için fazla büyük. Zincirler fazla kalın. Ya herkes birlikte yapacak ya kimse yapmayacak. Ne yazık ki, insanlar bu adaletsizliğin bir lütuf olduğunu düşünüyor. Bazıları aç kalacağını düşünüyor. Haklılar da, bir süre aç kalınabilir. O koca koca şirketlerin nasıl düştüğü görüldüğünde şu anlaşılacak ki, güç sizin elinizde. Üretme gücü de öyle. O zaman biz üreteceğiz ama kendimiz için. Bundan fazla her üretim için hak neyse onu alınacak.

İnsanlar çok çabuk kanıyor ama. Türlü türlü sebeplerden bunun bu şekilde olması gerektiğini düşünüyorlar. Bu sebeplerden bahsetmek istemiyorum. En azından bu yazıda, çünkü bir çok sebebi var ve detaylı bir analiz gerektiriyor. Konu hakkında bir kaç şey daha söylemem gerekirse, illa ki işçi olmamız da gerekmiyor. Bir müşteri olarak da elimizdeki gücü fark etmek gerekiyor. Bize satılan ürünlerin maliyetinin kaç katına satıldığını çoğumuz bilmiyor. Hem de son maliyetinin, yani üretim maliyetinin dışında, dükkan kirası, personel masrafı gibi masraflar da dahil olarak düşünüldüğünde, kar marjlarını aklımız almıyor. Bir ürün fiyat/performans olarak çok yüksekse (yani yüksek fiyat düşük performans ise) o ürünü almayalım. Bir üründen bizi sosyal olarak yüceltmesini beklemeyelim. Fahiş fiyatlar ile karşılaştığımız zaman, gerçekten ama gerçekten ihtiyacımız var mı diye kendimize sormamız gerekiyor.

Bu yazımda zenginlikten, güçten ve gelir adaletsizliğinden bahsettim. Gelirin adil olmadığı bir dünyada yaşıyoruz ve sanırım böyle yaşamak zorundayız. Sanırım insan olmak adil olmamayı gerektiriyor. Bilemiyorum, belki de söylediklerim tamamen safsata. İçimi çok sıkan bir konu bu. Belki de ben saçmalıyorum.

Siz ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi paylaşmaktan çekinmeyin.

Kalın sağlıcakla.

Yorumlar