Seviyoruz bu hayatı

Ölümün olduğu yerde daha kesin ne olabilir?

Devamlı koşturuyoruz, devamlı yaptığımız uzun vadeli planlar... Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşanılan hayatları görünce içimi bir hüzün kaplıyor. Dolu dolu yaşamak değil aslında hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaktan kastım, sadece keskin kararlar almaktan bahsediyorum. Her şeye o kadar bağlıyız ki... Olgunluk adı altında kesin ve net kararlar alıyoruz, ideolojiler belirliyoruz devamlı. Sadece düşüncelerimiz de değil sabit olan, nefretlerimiz, sevgilerimiz, bağlılıklarımız...Hepsi kalıcı ve hepsi bizim. Bırakın bir düşünceye sabit kalmayı, tuttuğu takım için bile adam öldürecek insanlarla birlikte yaşıyoruz. Sahip olduğunuz düşüncenin doğruluğuna nasıl bu kadar emin olabiliyoruz? Şu Allah'ın cezası tartışma programlarında sürekli bir konuyu tartışan insanlara taraf oldukları düşüncelerin ne anlama geldiklerini soralım, hepsinin ağız dolusu açıklaması olacaktır. Karşıt düşüncelerin ne anlama geldiğini sorduğumuzda daha az kişi cevap verebilir. Başka bir şey sorulduğunda kimisi cevap verebilir kimisi veremez. Gelmek istediğim sonuç şu, kim ne kadar bilebilir? Sen kendi düşüncene bile tüm hatlarıyla hakim olamazken, nasıl başkasınınkinden daha iyi olduğunu düşünebilirsin? Hadi tam hatlarıyla hakim ol, seçimi nasıl yapıyorsun? Sırf daha başka nasıl düşünceler var diye düşünmekten seçim yapmaya güç bulamaz bir insan. Buna karşılık insanlar hem bir düşüncenin taraftarı oluyorlar hem de bunun için tartışabiliyorlar. Kavga ediyorlar, sırf kendi düşüncelerini kabul ettirebilmek için. Birilerinden nefret edebilecek kadar çok seviyorlar bu hayatı. Sen daha kendini tanıyamazken, başka birini nefret edecek kadar tanıyorsun. Akıl almaz bir olay bu.

Ölümün olduğu yerde daha gerçek ne olabilir?

Etrafımıza bir bakalım mı? Bir gaye uğruna sabahın bir köründe işe giden insanları yataklarından çıkaran güç ne? Beş yıllık, on yıllık kalkınma planları yapan bir şirketin yarın batmayacağı ne malum? İnsanlardaki bu yaşama sevincini anlamlandıramıyorum. Yaşam sevinci doğru tanım mı aslında bilmiyorum. Demek istediğim neden beş dakika sonra ölürsen hiçbir işine yaramayacak bir mesele için bu kadar kendini hırpalıyorsun? Ateşe toplanan güve gibi toplanıyor gücün etrafına insanlar, ömürlerini daha fazla güç daha fazla para kazanmaya çalışarak geçiriyorlar. Bu güç dediğimiz kavram da belki de görüp görebileceğimiz en büyük illüzyon. Yalan yani, ne engelleyebilir ki ölümden seni? Bu konuya en güzel örneklerden biri hükümdarlar, imparatorlar. Bir ülkenin kralları. Mutlak güce sahip olan insanlar. Şu dünya üzerine kaç tane hükümdar gelmiştir acaba? Kaç tane hükümdar yüzyıllarca yaşayacakmış gibi politikalar oluşturmuştur? Hah, kim hatırlıyor şimdi onları ve politikalarını? Kimse hatırlamaz, belki tarihçiler ve okuyucuları. Okusalar ne olacak, artık hiçbiri uygulanabilir değil ki. İnsanlar bir yalan tutturmuşlar, geçmişten ders çıkarmak diye, sanıyorlar ki olmuş olanlar yeni olacaklar için örnek oluşturabilir. Oluşturamaz. İnsanların farklı olduğu hatta insanlığın farklı olduğu bir yerde durumların aynı olmasından nasıl bahsedebiliriz?

Ancak devamlı ders çıkartıyoruz, bir ülke nasıl yönetilir, şirket nasıl büyütülür, insanlar nasıl eğitilir... Geçmişte yapılan hatalardan daha iyiye gitmeye çalışıyoruz. Yanlış dersi çıkarttığımızı bir tek ben görüyor olamam çünkü bir adım ilerleyemediğimizi hissediyorum. Hala aynı hırs, hala aynı açgözlülük... Çıkarmamız gereken ders, aslında ders aldığımız insanların verdikleri dersin doğru olup olmadıklarını görememeleri olmalı. Dolayısıyla biz de göremeyeceğiz, bu kendini hırpalamak niye? Bir şirketin kurucusu, şirketinin belirlediği vizyon ve misyona ulaşıp ulaşamadığını göremeyecek. Bu ne gönlü zenginliktir, bu nasıl fedakarlıktır ki insanlar sırf gelecek insanlık daha kolay yaşasın diye çalışıyor. Saçmalık. Kimsenin geleceği düşündüğü yok, kimse büyük fedakarlıklar yapmıyor. Herkes öleceğini kendisine yakıştırmadığı için çalışıyor. Şöyle de düşünebiliriz: insanlar yaşamaya devam edebilmek için dünyaya bir eser bırakmaya çalışıyorlar. Başka bir deyişle, insanlar unutulmamak için yaşıyor. "Dünyaya kazık çakmak" deyimi de buradan geliyor anlaşılan, illaki bir şey yapmalı, bir şey "çakmalı" ki yaşamaya devam edebilelim.

Ölümün olduğu yerde daha güzel ne olabilir?

Herkes ölecek, herkes unutulacak. Er yada geç. Bazıları fikirlerin ölümsüz olduğunu söylüyor. Fikirler ölümlüdür, sadece bizim gibi değil. Fikirler daha çok şekil değiştirerek ölürler. Artık güncel olmayan bir fikir, başkasına dönüşür ve bu böyle gider. Bazıları da isimsiz kahramanlardan bahseder. Burada anlattığımız hiçbir şey kaide olmadığı için istisnalardan bahsedersek ana fikrimiz bozulmaz. Bazı insanların sırf kendilerine göre kutsal amaçlarla çalışmış olduklarını inkar edemem. Kendilerine buradan teşekkür ediyor ve kendilerini saygıyla selamlıyorum. Bu insanlar çok az azlar ne yazık ki. Eğer bir şekilde boşa çalışmış olduklarını söylersem anılarına saygısızlık yapmış olurum ama sadece okyanusun içindeki bir damla içilebilir suyun etkisi nedir ki? Bu insanlar, ölümü sevmiş olan insanlar, ölümle kucaklaşmış ve onu kabul etmişler. Ölümün korkutucu bir şey olmadığını anlamışlar ve yaşamlarının her yerine onu eklemişler. Bu onlarda melankoli oluşturmamış, tersine hayatları anlam kazanmış, gerçekten anlamlı olanın arkasından gitmişler. Bir saniyelerini bile harcamamışlar. Ölümü benimseyenler, ölümü kabul etmeyenlerden daha iyi yaşamış. En azından böyle düşünüyorum.

Bilemiyorum, belki haklıyım belki haksızım. Saçmaladığım kesin, eğer popüler bir blog olsaydı burası, çok tepki alacağımı tahmin ediyorum. Belki ciddiye bile alınmazdım. Umurumda olacağını da zannetmiyorum. Ne fark eder ki?

Sonuçta ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir?

Yorumlar