Para, Para ve Daha Çok Para

Bu yazımda para konusunu konuşmak istiyorum. Bu yüzden de başlığımı konuyu çok iyi özetleyen bir vecizeden seçtim. Rivayet odur ki, Napoleon'a savaşın kazanılması için gerekenleri soran bir kişiye verdiği cevap bu. Doğruluğu meçhul ama gene de üzerinde düşünülebilir. Ben düşündüğümde aklıma iki soru geliyor:

Neden bir kere değil üç kere para ve neden "daha çok" para?

Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki, bu bir ekonomi yazısı değil. Para politikaları konusunda uzman değilim ve ekonomide paranın yeri ve kullanımı konusunda ahım şahım bilgilere sahip değilim. Size de para konusunda tarihsel bilgiler vermeyeceğim. Sadece paranın varlığı ve insanlar üzerindeki etkisi hakkında konuşmak istiyorum.

Neden para?

Önce para nedir diye soralım. Bir malın veya hizmetin değerini ölçmek için kullanılan nesneye para diyoruz. Sen bir ürün alıyorsun ve karşılığında o ürünün değeri kadar parayı satıcıya veriyorsun. Gayet basit değil mi? Aslında değil. Çünkü ürünün değeri devamlı değişiyor. Hatta paranın değeri bile değişiyor. X miktar paran varsa bu para bir yıl sonra aynı kalmıyor. Aynı miktarda alabileceğin ürün sayısı düşüyor. Biz de buna enflasyon diyoruz. Burada bitmiyor tabi. Aynı zamanda her ülke kendi parasını çıkartıyor ve bunu diğer ülkelerin paralarıyla yarıştırıyorlar. İnsanlar bir ülkenin parasıyla başka ülkenin parasını satın alıyorlar ve günün en güçlü ülkesinin parası bütün dünyada geçerli para birimi haline geliyor. Türkiye'nin bir ucunda hayatı boyunca görmeyeceği bir ülkenin parasını alan bir vatandaş, bunu sadece kendi parasının değerini korumak ve mümkünse arttırmak için yapıyor. 

O kişi hayatı boyunca ülkesinden çıkmamasına rağmen elinde bulundurduğu yabancı para birimlerini sadece olanı korumak için kullanırken, o parayı paranın ait olduğu ülkelerde harcayamamasının sebebi daha çok yabancı para almak için deli gibi çalışıyor olması. Sektörü, görevi, kademesi neyse artık belli bir miktar ücreti alıp, o paranın durduğu yerde yani hiç dokunulmadan değer kaybetmesini önlemeye çalışıyor. O para hesaba yattığı birinci günden itibaren değer kaybediyor çünkü.

Aynı zamanda hayatta kalabilmek için gerekli olan şartların yerine getirilmesi gerekiyor. Yani paranın harcanmasından bahsediyorum. Bu arada hayatta kalabilmek, ölmemek olarak değerlendirilmemeli. Yeni dönem "sosyal hayatta hayatta kalabilmek" üzerine kurulu. Artık insanlar kendilerinin veya ailelerinin midesine giren yemek, soğuktan korumaya yarayan kıyafet, dört duvar ve bir çatı olarak bakmıyorlar hayatta kalmaya. Artık fakirlik, kişinin çevresindekilerin sahip olduklarına sahip olamamak olarak tanımlanıyor. Bu yeni bir kavram değil, o yüzden "21. yy'da insanlar sahip olduklarıyla yetinemiyorlar" gibi manasız bir cümle kurmayacağım. İnsanlık süre geldiğinden beri kopyalama vardı. Kıskançlık da vardı aynı zamanda, haset de... Sadece toplum, yerleşim birimleri olarak küme kümeydi ve haberler oldukça geç yayılıyordu ve zenginlik göreceli bir kavramdı. Şimdi ise her olayın her yerde aynı zamanda takip edildiği bir dönemde yaşıyoruz. Buna ek olarak inanılmaz bir bilgi kirliliği ve yalan da söz konusu. Genellikle şaşalı bir yaşam, güzel bir hayat, çekici bir vücut üzerine söylenen bu komik yalanlardan daha komiği buna inanan insanlar. Düşük gelirli insanlar gördükleri gibi yaşamaya çalışıyorlar ama başarısız oluyorlar çünkü bu yaşamlar sürdürülebilir değil. Fotoğraflar anlık görüntüleri, videolar en fazla bir dakikayı gösterirken "sıradan" insanlar yaşamlarının tamamını bu şekilde geçirmeye çalışıyorlar. Gelirinin ne kadar olduğu önemli değil bu arada onu da belirtmem gerekiyor çünkü bu öyle bir girdap ki, bir kere bu şekilde yaşamaya başlarsan olduğun yerde kalamıyorsun. Çünkü devamlı yenisi, sonra daha yenisi çıkan ürünler bizi hep oyunun içinde tutuyor. Tıpkı kumarhanelerde içki,sigara ve yemeklerin bedava olması gibi.

Böylelikle hem pasif hem de aktif olarak devamlı para kaybediyoruz. Neden para sorusunu okuduğunuzda aklınıza gelen ilk şey, "yaşamak için" olabilir ve doğrudur da. Çalışalım ki para kazanalım, para kazanalım ki yaşayalım. Ancak nasıl yaşayalım? Bazı insanlar zengin bir aileden geliyorlar. Öncelik olarak para kazanma refleksinin harcama refleksinden daha yavaş geliştiği için gelir gider dengesinin korunması konusunda eksiklikler olabilir. Kolay ulaşılabilir olanın biraz da değersiz olduğu şu devirde kolayca alınan bir ürüne gösterilen özen de göreceli olarak az olabilir. Az olmasa bile, ürünler kolay değiştirilebilir. Bir süre sonra eşiği çok yükselen tatmin duygusunu bastırmak zorlaşacağı için hayattan zevk alma azalabilir. İlerleyen zamanlarda para kazanmak gerekebilir ama çalışmaya alışkın olmayan bünye alışkın olunan hayat standardını sağlamak için gerekli olan parayı kazanamayabilir. Depresyon başlayabilir, kaygı oluşabilir. Bunlar tamamen farazi ama olası. Diğer senaryoya bakalım. Diyelim ki zengin bir aileden gelmiyorsunuz. İyi okullar okudunuz, iyi yerlerde stajlar yaptınız, network oluşturdunuz, gece gündüz çalıştınız, her türlü mobbing/baskı/saldırı altında çalıştınız veya kurduğunuz şirket inanılmaz bir çıkış yaptı, girişimcilik yeteneğinize herkes hayran. Çok para kazanıyorsunuz. Ancak ne kadar para çok para? Daha fazla kazanmak için veya olanı korumak için çalışmaya devam ediyorsunuz. Orta yaşları geçtiniz, erken yaşlılığı geçtiniz, emekli oldunuz, altmış yaşındasınız. Bu işlere ilk girdiğinizde kazanmak istediğiniz paranın kat be katı sizin ama harcayamıyorsunuz. Çünkü o paranın hayalini kuran gençliğiniz, şimdi ise ne gençliğin heyecanı kalmış ne de gücü. Gene de iyi bir yaşama kavuştunuz, peki kim için? Aileniz için tabi ki de, özellikle çocuklarınız. Çocuklarınız bu durumda hangi kategoriye giriyor, zengin aileden gelen kişilerin kategorisine. 

Bu acımasız döngü tabii ki de varsayım ve bir kaide değil. Olabilirliği yüksek diyebiliriz. Ne kadar para çok para? İşte asıl soru bu. Bu yüzden bu yazımın başlığını "para, para ve daha çok para" olarak seçtim çünkü para sonsuzluğu temsil ediyor benim gözümde. Nasıl matematikte sonsuz artı sonsuz, sonsuz bölü sonsuz, bir artı sonsuz gibi işlemlerin cevabı hep sonsuzsa, para da biraz öyle benim için. Bir kere para demek yetmiyor, ikincisi de yetmiyor, hatta üçüncüsü de yetmediği gibi "daha çok" sıfatını da kullanmamız gerekiyor. Kara delik gibi devamlı yutuyor çevresindeki herkesi ve her şeyi.

Şimdi paranın olmadığı bir dünya düşünelim. Bir ikamesi de yok. Her şey bedava. Bedavadan kastım parasız değil çünkü her bireyin topluma bir şekilde katkısı var. Doğal olarak insanlar ürünün bedelini emekleriyle ödüyorlar. Herkes çalıştığı zaman yiyebiliyor. Çalışmayana bir şey yok. İnşaat işçisi de, CEO'su da aynı şekilde çalışıyor. Gerçi CEO diye bir şey yok çünkü sınıflar yok. Ürünlerin bir bedeli yok çünkü maliyeti yok. Sebze yetiştiren adam yetiştirdiği sebzelerin bir kısmını kendisine bir kısmını da toplumun hizmetine açıyor, herkes gibi. Petrol zaten doğal bir şey olduğu için sahibi yok, devlet ihtiyacı olan kadar kullanıyor. Doktor olan da var, polis olan da... Herkes işini yapıyor ve herkes benzer evlerde, benzer kıyafetlerle, benzer aktiviteleri yapıyor. 

Kulağa nasıl geliyor? Sıkıcı mı? Savaşın ve kavganın asla olmadığı çünkü ortada savaşmak uğruna bir şeyin olmadığı bir dünya burası. Hak ve adaletin yerini bulduğu, herkesin toplumda bir yere sahip olduğu ve çalıştığı kadar yiyebildiği bir yer. Bunları okurken eğer aklınıza gelen ilk şey, neden inşaat işçilerin doktorlarla aynı şekilde "ücret" aldığıysa, sonuna kadar haklısınız çünkü bize göre bazı meslekler diğerlerinden daha kıymetli, yani daha değerli. Değerli olan da daha fazla para kazanmak zorunda. O yüzden bir şirketin CEO'su uzmandan, bir patron işçisinden kat kat fazla kazanıyor. Halbuki ne CEO uzmansız, ne de patron işçisiz yapabiliyor. Bu da bana değer yargılarını sorgulatıyor. 

Bu yazının sonunu elinizdekinin kıymetini bilin ve açgözlü olmayın diye bitirmem beklenebilir. Ancak bu ne benim haddime ne de uygulanabilir bir şey. Uygulanabilir değil çünkü uygun değil. Sistem ne yazık ki bu şekilde işlemiyor. Bu sisteme bazıları kapitalizm diyor ama ben doğa diyorum. Balıklar yüzer, kuşlar uçar, biz de para harcarız. Harcamalıyız ki daha çok para harcayanlar para harcayabilsin. Daha çok para kazanmak için, daha çok harcıyoruz (biz buna yatırım diyoruz). Harcayamadığımız her paraya da birikim diyoruz. Bu da uzun vadede biz yada başkaları tarafından harcanmak için bekliyor. Hatta para harcamak için birbirimizle kavga ediyoruz, birbirimizi öldürüyoruz. Doğmak için para harcıyoruz, ölmek için para harcıyoruz. Mezar yerini bile parayla satın alıyoruz. 

Bunları yaparken harcanıyoruz aslında farkında mıyız? Para hiç bitmiyor ama biz bitiyoruz. Belki de para bizi harcıyordur, kim bilir?

Siz ne düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı paylaşmaktan çekinmeyin lütfen.

Kalın sağlıcakla.


Yorumlar