Öykü - 4 Numaralı Oda

Ne zaman geldim buraya? Hatırlamıyorum. Dün mü gelmiştim, bir yıl önce mi? Ne kadar zamandır buradayım? Zaman kavramını kaybettim. Neredeyim onu bile bilmiyorum. Burası neresiydi, buraya nasıl geldim?

Buradan öncesini hatırlamıyorum. Sadece yolda yürüdüğümü hatırlıyorum, bir yere gidiyordum. Onu hatırlıyorum. Yoksa bir yerden mi geliyordum? Her ihtimalde de bir yere gittiğim kesin ama yolumu kaybetmiştim, nereye gittiğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Evet, evet kaybolmuştum.

Lanet olsun.

Nereye gitmeye çalıştığımı hatırlamıyorum. Nereden geliyordum? Sadece yolda olduğumu hatırlıyorum ve kaybolduğumu. Önümü görmekte zorlandığımı... Başım ağrıyor. Düşünemiyorum. Yürüyordum ve yorgunluktan ölmeden durmam lazımdı, bunu biliyorum. Bir yere sığınmam ve beklemem lazımdı. Güvenli bir yer bulmak zorundaydım. 

Belli ki bulmuştum, çünkü buradayım. Neredeyim? Bir otel odası burası. En azından öyle gözüküyor. Çift kişilik bir yatak, önünde televizyon, kapının arkasında bir dolap var. Küçük bir buzdolabı. Bir zigon. Mavi bir koltuk. Duvarların rengi de mavi ama koltuktan daha açık renkte. Güzel bir oda burası. Para harcanmış, emek harcanmış belli. Sevecen bir oda, tehlikesiz.

Buzdolabı ağzına kadar dolu. Televizyon? Çalışmıyor. Zamanı gösteren tek bir şey yok. İki tane pencere var.  Pencereler sonuna kadar kapalı. Dışarıya bakamıyorum. Korkuyorum. Buraya düşme sebebimi öğrenmek istemiyorum. Burası güzel, burası... Güvenli. Dışarıda neler olduğunu hatırlamıyorum artık. Sadece yolu hatırlıyorum ve kaybolduğumu. Ya tehlikeliyse dışarısı, ya bir şey olursa. İçerisi aydınlık, lambalar sonuna kadar açık. Dışarısı karanlık mıdır? Öğrenmek istemiyorum. Ayrıca dışarı nasıl çıkabilirim, bilmiyorum.

Denedim çıkmayı. Aniden banyoda düşüp kafamı sertçe küvete vurduktan sonra. Sanırım başımı yaralamıştım. Ne kadar baygın olduğumu hatırlamıyorum. Ayağa kalktığımda korkunç derecede başım ağrıyordu. Yatağa oturdum. Rahatsız edici bir gıcırtı beni olduğum yerde zıplattı. Başımı kaldırıp yukarıya baktım, tavana daha yakındım sanki. Bir ses daha, bu kez daha yüksek. Tavan duvarlarda çatlaklar oluşturarak üstüme doğru geliyordu. Çatlaklar ilerleyerek karşımdaki duvara kadar geldi sonra durdu. Bir duvardan beklenmeyecek kadar hızlı bir şekilde alçalıyordu duvarlar. Nefesim daralıyordu, kalbim hızlı hızlı çarpıyordu. Ne gariptir ki tek istediğim yatıp uyumaktı. Uyursam, gözlerimi kapatırsam mutlaka duracaktı duvarların bu amansız ilerleyişi.

Başım çok ağrıyordu, midem bulanıyordu ve çok uykum vardı. Oda ayakta duramayacağım kadar alçalmıştı.

Allah'ım nefes alamıyordum.

Sürünerek kapıya doğru gittim. Yolda ilerlerken dokunduğum her şey elimde kalıyordu, duvarlara dokunduğumda kırılıyor, dolapların rafları parçalanıyordu. Sonunda kapıya ulaşabildim. Kolumu kaldıracak gücüm yoktu, bu yüzden kapıyı açamadım. Çok ağırdı. Kapı açılmıyordu ve ben çok güçsüzdüm. Arkama baktım, o güzel duvarların boyası dökülmüştü, çatlak içindeydi. Buzdolabı yere düşmüş içindekiler yerlerdeydi. Bir kola şişesi yuvarlanarak yanıma geldi. Her şey durdu. Bir anda. Sonra pencereler gürültülü bir şekilde patladı.

Son gücümü kullanarak dışarı attım kendimi. Arkamdan kapıyı kapattım. Üzerinde altın renkli "4"  yazan kapıya sırtımı dayadım ve bekledim. İçeriden gelen sesleri duyabiliyordum. Kırılma sesleri, yıkılma sesleri, kıyamet kopuyordu içeride. Nefes nefese kaldım ve dizlerimin bağı çözüldü. Olduğum yerde kalakaldım ve uyudum.

Hem de nasıl uyudum.

Ne kadar zamandır aynı yerde oturuyordum bilmiyorum. Uyandığımda içerideki sesler durmuştu. Arkama bakmadan terk edecektim bu yeri, oteli, evi, her neyse. Yürümeye başladım, dönüp bakmadım bile. 

Çıkış yazan tabelayı takip etmeye başladım. Önce sağa döndüm, sonra sola döndüm. Her tabela beni birbirine benzeyen koridorlarda ilerletti. Diğer odaların önünden geçtim. Her odanın kapısında bir işaret vardı. Bazıları sayı, bazıları bir şekil, bazıları da bir harf... Üzerinde kuş şekli olan bir odanın kapısında durdum. Kapı kendiliğinden açıldı ama içerisi karanlıktı. Ürperdim ve odaya içeriyi adımımı atmadan ters yöne koşmaya başladım. Kapının arkamdan sertçe kapandığını duydum. İlerledikçe kapıların kollarının olmadığını fark ettim. Hiçbir kapıda durmuyordum artık. Sadece yürüyordum. Yol bitince sola döndüm çünkü çıkış o tarafı gösteriyordu, sonra bir sol daha yaptım. Yol beni çıkmaz bir koridora götürdü. Koridorun sonundaki oda... 

4 numaralı odaydı.

Bir yanlışlık olmalıydı. Tekrar yürüdüm. Tekrar çıkış tabelaları. Tekrar çıkmaz koridor, duvar olan kapılar ve 4 numaralı oda. Gördüğüm bütün koridorları denemeye başladım. Yangın merdivenlerinden aşağı iniyor, yukarı çıkıyor, asansörde her katta duruyor ve bütün binayı geziyordum.

Ne kadar gezersem gezeyim çıkışı bulamadım. Bütün yollar da 4 numaralı odaya çıkıyordu. Bitkin bir halde kapının önüne geldim. Gidecek bir yerim yoktu, çok yorulmuştum ve artık kalacak güvenli bir yere ihtiyacım vardı. Ne durumda olursa olsun o odaya girecektim. Kapıyı açmaya çalıştım, açılmadı. Bir şey engelliyordu kapının açılmasını, büyük ihtimalle o kargaşada kapının arkasına bir şey takılmıştı. 

Vurdum kapıya, tüm gücümle vurdum. Tekmeledim, omuz attım, bağırdım, çağırdım... Ne kadar denediğimi bilmiyorum, sonunda kapı büyük bir gürültüyle açıldı ve ardına kadar gözüktü odanın içi. Ağzım açık bir şekilde kapı girişinde kalakaldım. Odada neredeyse yıkım ile ilgili hiçbir kanıt yoktu, tamamen eski haline dönmüştü. Duvarlar aynı yerlerindeydi ve kusursuzdu, her şey yerli yerinde ve çok güzeldi.

Kapının ardında bir moloz yoksa ne engellemişti ki girişi? Dönüp baktığımda kapının kilidinden kırıldığını gördüm. Kapıyı kapatmaya çalıştım ama kapanmadı kilidi kırıldığı için. Öyle kaldı. 

Şimdi oturuyorum odada ve yazıyorum. Sadece delirmemek için. Çünkü odanın zamanını kolladığını biliyorum. Zamanı gelince tekrar küçülecek duvarlar ve yok olacak. Ben de onunla birlikte yok olacağım. Çünkü dışarı çıkamam, korkuyorum. Hem burası güvenli. Kırdığım kapıya rağmen güvenli. Başka bir yere gidemem. Bu otelden çıkma vakti gelene kadar ya buradayım ya da otelin sonu gelmeyen koridorlarında gezmeye devam edeceğim.

Sadece...

Çok uykum var.

Yorumlar

  1. anladığım kadarıyla hikayedeki kişinin kafasındakiler bulunduğu odayı enkaza çeviriyor fakat oda aslında yeterince güvenli ve sağlıklı. ve kişi sorunun odada olduğunu düşünüp kaçmaya çalışıyor ama aslında gidebilecek başka bir yeri de yok. kaderi o. değiştiremeyeceği bir gerçek. bu gerçeği kabullenip odaya tekrar girdiğinde aslında odanın onun gördüğü gibi olmadığını farkediyor. delirmemek için yazan kişi aslında yapması gereken tek doğru şeyi yapıyor: değistiremeyeceği çevresinin onu istediklerinden alıkoymasına ve bastırmasına izin vermeden dilediğini yapmak. bir süre sonra çevresini de farklı bir gözle görmeye başlayacak ve beklediğinin aksine duvarların üzerine gelmediğini görünce o da şaşıracak.
    benim okurken düşündüklerim bunlardı, tebrik ederim çok güzel yazılmış.
    saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuduğunuz ve düşündüğünüz için memnunum. Bu hikaye siz nasıl düşünüyorsanız o şekilde kalmaya devam edecek. Yorum yaptığınız için çok teşekkürler. Düşüncelerinizi paylaşmaktan hiç çekinmeyin lütfen.

      Sil

Yorum Gönder